
Genetik Araştırmalarda Optik Genom Haritalamanın Yükselen Rolü
Genetik bilimlerinde ilerlemeler, yalnızca dizileme tekniklerindeki
gelişmelerle sınırlı kalmamaktadır. Yapısal genomik değişikliklerin doğru
şekilde ortaya konması, birçok hastalığın anlaşılması ve tanısı için kritik
öneme sahiptir. Bu noktada, optik genom haritalama (OGM), genomun büyük ölçekli
organizasyonunu doğrudan inceleme olanağı sunarak dikkat çekici bir alternatif
haline gelmiştir.
Yöntemin Bilimsel Temeli
Optik genom haritalama, çok uzun DNA moleküllerinin özel etiketlerle
işaretlenmesi ve mikroakışkan kanallar içinde düzenli bir biçimde uzatılarak
yüksek çözünürlüklü görüntülerinin elde edilmesi esasına dayanır. Böylece DNA
dizisi üzerinde belirli aralıklarla yerleşmiş floresan sinyallerden oluşan bir
“harita” oluşturulur. Bu harita, referans genomla karşılaştırıldığında yapısal
farklılıklar doğrudan gözlemlenebilir.
Bu yaklaşım, hem tek nükleotid değişimlerine odaklanan dizileme
teknolojilerinden hem de düşük çözünürlüklü sitogenetik yöntemlerden farklıdır.
OGM, kilobazdan megabaz ölçeğine kadar uzanan geniş bir varyasyon yelpazesini
güvenilir biçimde tanımlayabilir.
Klinik ve Araştırma Alanlarındaki Kullanım
1. Hematolojik Maligniteler
Kanser biyolojisi, kromozomal yeniden düzenlemelerin en sık görüldüğü
alanlardan biridir. Optik genom haritalama, akut miyeloid lösemi ve
lenfoproliferatif hastalıklarda prognoz belirleyen translokasyon ve
delesyonları yüksek hassasiyetle gösterebilmektedir.
2. Konjenital Anomaliler ve Prenatal Tanı
Prenatal örneklerde uygulanan OGM, klasik yöntemlerle uyumlu sonuçlar verirken
aynı zamanda ek yapısal varyasyonların da tespit edilmesine imkân
sağlamaktadır. Bu özellik, gebelik sürecinde daha kapsamlı genetik
değerlendirme yapılmasını mümkün kılar.
3. Nörogelişimsel Bozukluklar
Otizm spektrum bozukluğu, epilepsi ve gelişimsel gecikme gibi durumlarda,
kritik gen bölgelerini etkileyen inversiyon ve kopya sayısı değişiklikleri
optik genom haritalama ile tanımlanabilmektedir.
4. Nadir Genetik Hastalıklar
Klasik testlerle açıklanamayan bazı klinik tablolar, OGM sayesinde yapısal
varyasyon düzeyinde açıklığa kavuşmaktadır. Bu da “tanısal odise” olarak
adlandırılan sürecin kısalmasına katkı sunar.